TürkischDeutsch 
Direkte Treffer
yalnız {adv} allein {adv}
yalnız {allg} [tek]alleinig {allg}
yalnız {s} ausschließlich {adj}
yalnız {i} der Außenseiter {m}
yalnız {adv} bloß {adv}
yalnız {adv} eigens {adv}
yalnız {adv} einfach {adv}
yalnız {a} einsam {a}
yalnız {a} einzeln {a}
yalnız {a} einzig {a}
yalnız {adv} isoliert {adv}
yalnız {s} lediglich {adj}
yalnız {a} nur {a}
yalnız {i} der Nurnotar {m}
yalnız {s} speziell {adj}
yalnız {s} vereinsamt {adj}
yalnız .. değil aynı zamanda ... {allg} nicht nur ... sondern auch... {allg}
yalnız başına {allg} [tek]alleinig {allg}
yalnız başına {a} ganz allein {a}
yalnız başına {a} [tek]im Alleingang {a}
yalnız başına bırakma {i} die Absonderung {f}
yalnız canını kurtarmak {allg} das nackte Leben retten {allg}
yalnız kalmak {allg} allein sein {allg}
yalnız kalmak {itr} vereinsamen {itr}
yalnız konutların bulunduğu uydu şehir {i} die Schlafstadt {f}
yalnız mülkiyet {i} das Alleineigentum {n}
yalnız noter {i} die Nurnotarin {f}
yalnız olmak {allg} für sich sein {allg}
yalnız yaşayan {i} der Single {m}
yalnız yaşayan {s} [hayb]solitär {adj}
yalnız yaşayan {s} unsozial {adj}
yalnızca {adv} allein {adv}
yalnızca {a} indessen {a}
yalnızca {a} jedoch {a}
yalnızca {s} lauter {adj}
yalnızca {adv} nur {adv}
yalnızca aynı mezhebe mensup olanların devam ettikleri okul {i} die Konfessionsschule {f}
yalnızca bu defalık {allg} nur für dies Mal {allg}
yalnızca çiğ yiyecekler yiyen kişi {i} der Rohköstler {m}
yalnızca çizgilerle yapılan resim {i} die Strichzeichnung {f}
yalnızca çoğul kullanılan isimler {i} [dilb]das Pluraletantum {n}
yalnızca davetlilerin girebildiği kapalı toplantı {i} die Redoute {f}
yalnızca isme göre {s} nominell {adj}
yalnızca kendi alanıyla ilgilenen ve başka dallar ile ilgilenmeyen kişi {i} der Fachidiot {m}
yalnızca pazar günleri araba kullanan acemi şoför {i} der Sonntagsfahrer {m}
yalnızca sen! {allg} nur du {allg}
yalnızca tekil olarak kullanılan isim {i} [dilb]das Singularetantum {n}
yalnızca temas edildiğinde etkili olan zehir {i} das Kontaktgift {n}
yalnızca ünlü sesleri söyleyerek şan çalışması {i} [müz]die Vokalise {f}
yalnızcılık {i} der Isolationismus {m}
yalnızlığı tercih eden {i} der Isolationist {m}
yalnızlık {i} das Alleinsein {n}
yalnızlık {i} das Alleinstehen {n}
yalnızlık {i} die Einsamkeit {f}
yalnızlık {i} die Isolation {f}
yalnızlık {i} die Isolierung {f}
yalnızlık {i} die Vereinsamung {f}
yalnızlık {i} die Verlassenheit {f}
yalnızlık {i} die Zurückgezogenheit {f}
Indirekte Treffer
deniz kazası sonrası bir adada yalnız yaşayan insanların yaşamını konu eden roman {i} die Robinsonade {f}
kendini yalnız hissetmek {allg} verloren vorkommen {allg}
sakin ve yalnız başına {allg} im stillen Kämmerlein {allg}
yalnız .. değil aynı zamanda ... {allg} nicht nur ... sondern auch... {allg}
yalnız başına {a} [tek]im Alleingang {a}
yalnız başına {a} ganz allein {a}
yalnız başına {allg} [tek]alleinig {allg}
yalnız başına bırakma {i} die Absonderung {f}
yalnız canını kurtarmak {allg} das nackte Leben retten {allg}
yalnız kalmak {itr} vereinsamen {itr}
yalnız kalmak {allg} allein sein {allg}
yalnız konutların bulunduğu uydu şehir {i} die Schlafstadt {f}
yalnız mülkiyet {i} das Alleineigentum {n}
yalnız noter {i} die Nurnotarin {f}
yalnız olmak {allg} für sich sein {allg}
yalnız yaşayan {s} [hayb]solitär {adj}
yalnız yaşayan {i} der Single {m}
yalnız yaşayan {s} unsozial {adj}